Nuray ŞAHİNLER
M.K.Ü. Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü Antakya / HATAY
Özet
Son yıllarda dünyada “Apiterapi “ adi verilen arı ürünleri ile tedavi yöntemleri hızlı
bir gelişme göstermiştir. Arıcılık aktivitelerinden elde edilen ürünler; bal, polen, propolis, arısütü, arı zehiri gibi ürünlerdir. Bu ürünler halk arasında birçok hastalıklara karşı tedavi amacıyla kullanılmaktadır. Bal, propolis, arı sütü mükemmel bir antibakteriyel özelliğe sahiptir.
Arı zehirinin antiromatizmal özelliği bulunmakta, polen immünolojik hastalıkların
tedavisinde kullanılmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Bal, polen, arı sütü, propolis, arı zehiri, tedavi yöntemleri.
Giriş
Zengin bitki gen kaynağına sahip olan ülkemizin tüm bölgeleri arıcılık yapmak için uygun bir ekolojik yapıya sahip bulunmaktadır. Arı gen merkezlerinden biri sayılan Türkiye 4.2 milyon koloni varlığı 67 bin ton bal ve 3500 ton bal mumu üretimi ve 11.0 milyon dolar değerinde arıcılık ürünü dış satımı ile sayılı ülkeler arasında bulunmaktadır (Fıratlı ve ark. 2000)
Arıcılık faaliyetleri sonucu, insan sağlığı açısından çok önemli ürünler üretilmektedir. Arıcılık ürünlerinin tedavi amacıyla kullanılması çok eski zamanlara dayanmakla birlikte, bu konuda araştırmaların yapılması ve apiterapi merkezlerinin kurulmasıyla günümüzde de güncelliğini korumaktadır. Son yıllarda dünyada özellikle Çin’de “Apiterapi” adi verilen arı ürünleri ile tedavi yöntemleri hızlı bir gelişme göstermiştir.
Ülkemizde ise arı ürünlerinin sağlığa faydalı olduğu bilinmekle birlikte bu ürünlerin tıbbi özellikleriyle ilgili yeterli araştırmalar yapılmamaktadır. Bal, polen, propolis, arısütü, arı zehiri gibi arıcılık ürünleri çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır. Bu ürünlerden propolis mükemmel antibiyotik olarak, arısütü, zengin enerji besin ve hormon kaynağı olarak bilinmekte ve besleyici değeri yüksek olan bal ve polen de yine bir grup hastalık ve enfeksiyonların tedavisinde kullanılmaktadır.
Bal
Bal "bitkilerin çiçeklerinde bulunan nektarların veya bitkilerin canlı kısımlarıyla bazı es kanatlı böceklerin salgıladıkları tatlı maddelerin bal arıları tarafından toplanması, vücutlarında bileşimlerinin değiştirilip petek gözlerine depo edilmesi ve buralarda olgunlaşması sonucunda meydana gelen koyu kıvamda tatlı bir üründür", seklinde tanımlanmaktadır (Anonim 1990 ).
Balın rengi, açık sarıdan koyu esmere kadar değişiklik göstermektedir. Bunun yanında koyu renkli balların açık renkli ballardan daha fazla mineral madde içeriğine sahip asidik yapıda olup bileşimi alındığı kaynağın cinsine, üretim dönemine ve üretim yöntemine göre farklılık gösterebilir (Genç 1993; White 1984). ABD’de 490 bal örneği üzerinde yapılan analiz sonucunda süzme balın bileşimi çizelge 1’de verilmiştir. Çizelge 1 incelendiğinde % 79.59 oranında sekerler, % 0.57 oranında asitler, % 0.26 oranında protein, % 0.17 oranında mineral maddeler ve % 2.21 oranında seker alkolleri, tanninler, asetil kolin, enzimler, vitaminler pigment, aroma ve tat maddeleri bulunduğu görülmektedir (White 1984) .
Bal temel olarak besin maddesi ve enerji kaynağı olarak kullanılmakta bunun yani
sıra insan sağlığı bakımından da önem taşımakta çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır (Schmidt 1997). Bazı bakteri türlerinin büyümesi için optimum pH’ nin 7.2-7.4 arasında olması gereklidir. Minimum düzeyde ise Escherichia coli 'nin gelişmesi için pH' nin 4.3; Salmonella sp. 'nin, 4.0; Streptococcus pyogenes 'in 4.5 olması gereklidir. Bundan dolayı, sulandırılmamış balın asitliği önemli bir antibakteriyel faktördür (Molan 1997). Balın mide ve bağırsaklar üzerine olan iyileştirici etkisi bugün çoğu kimse tarafından kabul edilmektedir. Bal yara ve yanıkların tedavisinde kullanılmakta (Postmes ve ark. 1997), yara ve yanıkların tedavisinde kullanılan krem ve antibiyotiklerin, yara izi ve yara kabuğu gibi olumsuz etkileri bulunmakta, bal kullanılmasıyla bu olumsuz etkiler görülmemekte ve yaniklara karşı kullanılan silver sulfadiazine yerine bal kullanilmaiyla iyilesme daha kısa bir süre içinde gerçekleşmektedir (Schmidt 1997).
Bal kronik sindirim sistemi hastalıklarından özellikle peptik ülser ve hazimsizliga (Al Somai ve ark. 1994; Schmidt 1997; Molan 1997), duodenal ülsere (Salem 1981; Haffejeei ve Moosa 1985) çocuklarda ise bakteriyel gastroenteritis’e karsi etkili bir sekilde tedavi amaciyla kullanılmaktadır (Haffejeei ve Moosa 1985).
Bal antibakteriyel özelligi ile agiz, bogaz ve brons enfeksiyonlarina karsi kullanılmaktadır (Krell 1996). Bunlarin yaninda bal cildi besleyici ve nemlendirici krem olarak çesitli ülser, yara ve yaniklara karsi ilaç olarak kullanılmaktadır (Hutton 1996; Armon 1980; Dumronglert 1983).
Tibbi bitki ekstraktlariyla beslenen bal arisi kolonilerinden elde edilen ballarin, lârenjite, üst solunum yollari enfeksiyonlarina, kronik ülser ve yaralara karsi kullanildigi belirtilmektedir (Rosenblat ve ark. 1997).
Klinik arastirmalarda ise gözde, katarakt hastaligina, konjiktivit ve çesitli kornea rahatsizliklarina karsi, direkt gözün içine uygulanarak kullanildigi bildirilmektedir (Krell 1996).
Balin seker hastalari için uygun oldugu bilinir ancak bal yüksek seker içerigine sahiptir. Bununla birlikte seker hastalari için sekerli bir üründen daha iyi oldugu bildirilmistir (Katsilambros ve ark. 1988). Esit kaloriye sahip diger gidalarla bal karsilastirildiginda balin daha az insülin içerdigi ancak tüketildikten kisa bir süre sonra kandaki seker oraninin ayni veya biraz daha yüksek oldugu belirlenmistir. Bal ve ayni miktarda sukroz tüketimi karsilastirildiginda kan seker oraninin bal tüketimiyle daha düsük oldugu belirlenmistir (Shambough ve ark. 1990).
Böbrek fonksiyonlarini düzenleyici, uykusuzlugu giderici, ates düsürücü etkileri bulunmakta, kalp, dolasim sistemi hasatliklari, karaciger rahatsizliklarina karsi kullanılmaktadır. Nekahet durumundaki hastalara % 20-40 balli su solüsyonu enjekte edildikten sonra genel durumun iyilesdigi bildirilmektedir (Krell 1996).
Balin antifungal aktivitesinin de bulundugu, ancak birçok mantar türlerine karsi bu aktivitenin test edilmedigi bildirilmektedir. Bunlarin yaninda, sigir ve keçilerde, sagmal hayvanlarda görülen mastitise karsi balin kullanilmasiyla basarili sonuçlar alinmaktadir (Molan 1997). Son yillarda ise travmatolojik hastaliklarin tedavisinde de balin kullanildigi bildirilmektedir (Feraboli 1997).
Balmumu
Bal mumu isçi arilarin 12-18 günlük yas dönemlerinde 4, 5, 6 ve 7. abdominal segmentlerdeki mum salgi bezlerinden salgilanan bir maddedir. Rengi salgilandigi anda beyaz olmasina ragmen, daha sonra koyulasarak sariya veya kahverengine döner. Arilar bu maddeyi yavru yetistirmek, bal ve polen depolamak üzere gerekli depo gözlerini örmek için salgilarlar. Günümüzde peteklerin bali süzüldükten sonra geriye kalan örülmüs petek mumlari eritilip yabanci maddelerden ayrilarak tekrar aricilikta kullanılmaktadır (Genç 1993; Schmidt 1997).
Balmumunun kimyasal yapisi çizelge 2' de verilmistir. Çizelgede görüldügü gibi, balmumunda, degisik oranlarda, monoesterler, diesterler, triesterler, hidroksi ve poli esterler, asit ve poliesterler, uzun zincirli hidrokarbonlar, ve uzun zincirli yag asitleri bulunmaktadir (Schmidt 1997).
Bal mumu, arıcılık sektöründe temel petek yapiminda, marangozculukta agaçtan yapilmis esyalarin parlatilmasinda, parke vernigi yapiminda ve boya endüstrisinde çesitli amaçlarla kullanilir. Küçük heykel ve biblo endüstrisinde, madeni kap ve sise kapaklarinin yapiminda yine bal mumundan yararlanilir. Ayrica isik kaynagi olan mum üretiminde, parfümeri endüstrisinde, kozmetikte dudak boyasi yapiminda kullanilir. Bunlarin yaninda insan sagligi açisindan çesitli merhem türü ilaçlarin yapiminda, ayrica yüz kremlerinin yapiminda ve disçilik alaninda da bal mumu nun kullanildigi bildirilmektedir (Sönmez ve Atlan 1992; Schmidt 1997; Krell 1996).
Polen
Polen “ Çiçekli bitkilerde, çiçeklerin erkek organlarinin (stamen) üst kisminda bulunan anterlerin içindeki polen kesecikleri içerisinde yer alan erkek hücre tasiyan burusuk, dikenli, yagli ve yapiskan yapida bal arisi tarafindan toplanan kurutulmus çiçek tozlaridir “ seklinde tanimlanmaktadir (Anonim,1989 a). Polen arilarin büyüyüp gelismelerini tamamlamalari, salgi bezlerinin gelismesi için gerekli olan baslica protein kaynagidir. Polen olmadigi takdirde koloninin yavru yetistirip hayatini devam ettirmesi imkansizdir (Schmidt 1997).
Polenin bilesimi, bitkisel kaynaklara ve üretim yöntemine göre farklilik arz etmektedir. Schmidt (1997)’nin bildirisine göre, çizelge 3'de görüldügü gibi polenin bilesiminde degisik oranlarda mineral maddeler, karbonhidratlar, protein ve lipitler bulunmaktadir. Külün esas kompozisyonunu ise potasyum, kalsiyum, magnezyum, fosfor olusturur. Iz elementler olarak çinko, bakir, nikele rastlanir. Karbonhidratlar olarak indirgenmis ve indirgenmeyen sekerler ile nisasta bulunur. Ayrica polenin yapisinda organik asitler, serbest amino asitler, nükleik asitler, enzimler, tiamin, niasin, riboflavin, pridoksin, pantotenat, folik asit, biotin bunlarin yaninda vitamin C, karoten, vitamin E ve gelisme regülatörleri bulunmaktadir. Polen insan beslenmesi için çok büyük bir öneme sahiptir. Büyümeyi hizlandirmakta, yorgunlugu gidermekte, kansizligi önlemekte, metabolizmayi düzenleyici etkileri bulunmaktadir (Genç 1993; Schmidt 1997).
Polen besin degeri bakimindan, diger tarimsal ürünlerle karsilastirilmis ve domates, kabak, fasulye, elma, ekmek ve ete göre daha fazla oranda protein, Fe, tiamin, riboflavin, niacin içerdigi bildirilmistir. (Schmidt 1997). Zengin besin madde içerigine sahip olan polenin, buzagi, broiler ve domuz gibi bazi çiftlik hayvanlarinin rasyonlarina katilmasiyla canli agirliklarinin arttigi belirtilmistir (Krell 1996).
Polen alerjisi, istahsizlik, bas agrisi, bulanti,kusma, karin agrisi,ishal,kasinti gibi reaksiyonlarla kendini gösterir ve bazen anafilaktik sok da görülebilir. Polen, polen alerjisi olan kisilerin tedavisinde büyük bir kaynak olarak (Schmidt 1997), tipta ayrica prostat hastaliklarinin tedavisinde kullanılmaktadır ( Ask – Upmark 1967).
Polenin insan ve hayvanlari X isinlarinin zararli etkilerinden koruduguna dair bazi bilimsel çalismalar da bulunmaktadir (Schmidt ve Buchmann 1992). Fareler üzerinde yapilan bir çalismada polenin, karaciger hasatliklarina karsi iyilestirici bir etkiye sahip oldugu bildirilmistir (Habib ve ark. 1995). Fareler üzerinde yapilan bir baska çalismada polenle beslenmenin gebelik döneminde vücut agirliginda artis sagladigi, toplam protein ve albüminde yükselmenin oldugu ve polenle beslenmeyenlere göre fetüste ölüm oraninin daha düsük oldugu belirlenmistir (Xie ve Li 1994).
Arı zehiri
Arı zehiri “Arilarin zehir torbasinda olusan ve içerisinde baslica mellitin, apamin, MCD- peptidi, histamin, hyaluronidaz, fosfolipaz- A2 bulunan , keskin kokulu, aci tadda, sarimtirak renkte, sivi, hava ile temasinda çabuk kuruyup kristalize olan bir maddedir” seklinde tanimlanmistir (Anonim 1989 c).
Arı zehiri, arilarda zehir torbasina bir kanal ile baglanan, asit ve alkali salgi bezlerinde üretilerek zehir torbasinda depolanir. Bu salgi arı soktugu zaman igne içerisindeki zehir kanalindan sokulan kimseye enjekte edilir. Yeni ergin hale gelmis bir günlük arilarda bir miktar arı zehiri mevcut olmasina ragmen, bu dönemde ignenin henüz sert olmamasi nedeniyle sokamazlar. Ikinci günden itibaren asit salgi bezinin aktivitesi artar ve 16-19 günlük arilarda arı zehiri üretimi en yüksek seviyeye ulasir. Bir aridaki zehir miktari mevsime ve arinin yapisina göre 0.05-0.3 ml/arı olacak sekilde degisiklik gösterir (Habermann 1972).
Arı zehirinin bilesimi çizelge 4'de verilmistir. Çizelgede de görüldügü gibi, arı zehirinde, Mellitin, Fosfolipaz A, Apamin, Hyaluronidase, MCD peptidi, Histamin bulunmaktadir (Schmidt 1997). Avrupa'da uzun yillar arı zehiri, eklem rahatsizliklarinda, özellikle romatizmal hastaliklarda kullanılmaktadır (Genç 1993), ayrica gribal enfeksiyonlarda ve ortopedik hastaliklara karsi kullanilmakta, iltihap kurutucu ve analjezik (agri kesici) etkileri bulunmaktadir (Feraboli 1997).
Amerikan Apiterapi Birligi, günümüzde mafsal iltihabi (arterit), doku sertlesmesi, deri veremi, yaslilarda görülen deri sertlesmesi, kronik yorgunluk sendromu, yara izi, deri kanseri, ekzema gibi hastaliklarin tedavisinin arı zehiri ile yapildigini bildirmistir (Cherbuliez 1997). Arı zehiri temel olarak immünolojide, alerjik hastalarin tedavisinde, bunun yaninda romatizmal hastaliklarda, gut hastaliginda, sclerosis 'de (doku sertlesmesi), ayrica scleroderma (yaslilarda görülen deri sertlesmesi) ve astimi da kapsayan çesitli immünolojik hastaliklarin tedavisinde de kullanılmaktadır (Schmidt 1997).
Bunlarin yaninda, arı zehiri, epilepsiye (Ziai ve Blume 1990), bir çok arthritis çesitlerine, bazi kanser çesitlerine ve bogaz enfeksiyonlarina karsi (Anonim 1993) migrene, kolesterole karsi (Kel'man 1960), sinüzite (Fotin ve Gelmedova 1981), kansere, ülsere, astima (Krell 1996) tedavi amaciyla kullanılmaktadır.
Arı sütü
Arı sütü “ 5 ila 15 günlük isçi arilarin alt çene (mandibular) ve bogaz (hypopharyngeal) bezlerinin salgilarindan birisi olup ana arı gözlerine asilanan larvalarin beslenmesine yarayan, ancak ana arı gözlerine asilama yapildiktan sonra 36-48 saat zarfinda toplanan pelte kivaminda, kemik renginde, kendine has bir kokuya ve yakici bir tada sahip gidadir” seklinde tanimlanmistir (Anonim 1989 b)
Arisütünün kompozisyonu , arilarin dogal beslenmesine, mevsime ve larvanin yasina,üretim yöntemine göre degismektedir. Suda eriyen pH 'si 3-5 olan arisütünün yapisinda proteinler, lipitler, karbonhidratlar bulunmaktadir (Çizelge 5). Dinçlik, zindelik sagladigi, hücre yenilemesine katkida bulundugu düsüncesi nedeniyle, insanlar tarafindan yaygin olarak tüketilen arı sütünün çok düsük miktarlarda, ptrein, neopterin,biopterin, ksantopterin gibi biyolojik aktif maddeler ile hormonlar içerdigi bildirilmistir (Rembold ve Dietz 1965).
Arı sütü en fazla brons astimi, damar sertligi, mide ve bagirsak hastaliklari, romatizma gibi rahatsizliklarin tedavisinde kullanılmaktadır. Bunlarin yaninda yüksek tansiyonu önleyici, böbrek ve idrar yolu rahatsizliklarini düzenleyici özellikleri vardir. Arı sütü zihinsel ve bedensel yorgunluklarin giderilmesine karsi ve ciltteki kirisiklik ve sivilcelere karsida etkili bir sekilde kullanılmaktadır (Anonim 1992). Arı sütünün kandaki kolesterol, toplam lipit, fosfolipit, trigliserid, b -lipoprotein seviyelerini düsürmekte, tansiyon düsürücü ve damar genisletici aktivitesi bulunmakta, insülin benzeri peptidleri içermesi nedeniyle hipoglisemik (Kan sekerini düsürücü) ve immünolojik etkisi bulunmaktadir. Bunlarin yaninda cilt ve saç hastaliklarindaki tedavi edici, cinsel fonksiyonlari düzenleyici etkileri bulunmakta ve hücre onarici ve gençlestirici etkilere sahip bulunmaktadir (Meydanoglu1985).
Yapilan in vitro çalismalar arı sütünün, yapisinda bulunan HDA (Hidroksi desenoik asit)’ den dolayi antibakteriyel özelliginin bulundugunu göstermistir Bu özelligi ile arı sütü Escherichia coli, Salmonella, Proteus, Bacillus subtilis ve Staphlococcus aureus'un gelisimini engellemektedir (Yatsunami ve Echigo 1985).
Son yillarda yapilan klinik çalismalarda ise kemoterapi ve radyoterapi uygulanan lösemili çocuklarda arı sütünün canli agirlik artisiyla birlikte kandaki beyaz küre, nötrofil ve lenfositlerin artmasina neden oldugu saptanmistir (Kaftanoglu ve Tanyeli 1997).
Propolis
Propolis “ Isçi arilarin bitkilerin filiz ve tomurcuklarindan topladigi, reçinemsi maddeleri ve bitki salgilarini baslarinda bulunan guddeler tarafindan salgilanan enzimlerle biyokimyasal degisiklige ugratarak olusturduklari kirli saridan, koyu kahverengine kadar degisen renkte ve oda sicakliginda yari kati halde olan bir maddedir” seklinde tanimlanmistir (Anonim 1989 d).
Propolisin, insan tüberküloz basilini de kapsayan Gram pozitif basilluslara karsi antibakteriyel etkiye sahip oldugu bildirilmistir (Grang 1990). Propolisin kompozisyonu konusunda çesitli arastirmalar yapilmistir. Propoliste balmumuna rengini veren flovanoidlerin (esansiyel yaglar, ayrica cinnamyl alkol, cinnamic asitin, eser miktarda vanilin oldugu bildirilmistir. Propolisin kimyasal yapisi bitkisel orjine bagli olarak farklilk arz etmektedir. Scheller (1990) çalismasinda propolisin bilesiminde, reçine, mumlu bitkiler, essansiyel yaglar, polen ve organik maddeler ile mineral maddeler bulundugunu bildirmistir (Çizelge 6 ).
Propolis spreylerinin solunum yoluyla alindiginda romatizmaya ve astima iyi geldigi, gut hastaliginin tedavisinde ve sinirleri yatistirmada kullanildigi bildirilmektedir (Krell 1996). Bunlarin yaninda propolisin beyin cerrahisinde kanamayi engelledigi , yine %2’ lik propolisin genel olarak merhemlerin antibakteriyel etkilerini artirdigi bildirilmektedir (Ghisalberti 1979).
Propolisin antidiyabetik aktivitesi bulunmakta, ayrica kapilleri güçlendirmekte, doku yenilenmesini saglamakta, habis tümör hücrelerinin gelisimini engellemektedir. Propolis doku yenileyici, bakterisid ve fungisid özelligi ile kozmetikte çesitli kremlerin yapiminda kullanılmaktadır (Krell 1996).
Kronik vajinitis, serviks uterinin lezyonlari gibi disi genital sistemin önemli patojenlerinin tedavisinde propolis sprey veya merhemleri lokal olarak kullanılmaktadır (Roman ve ark. 1989). Propolisin anestezik etkisinin de bulundugu, bu etkinin propolisin içinde bulunan esansiyel yaglardan kaynaklandigi bildirilmektedir (Scheller 1990).
Genel olarak tipta kardiyovasküler ve dolasim sistemi hastaliklarinda, dermatolojide, doku yenilenmesi, ülser, ekzema, yara ve yaniklara karsi (Iwasaki 1990) kanser tedavisinde, immun sistem ve sindirim sistemi hastaliklarinda tedavi edici olarak, karaciger rahatsizliklarina karsi ise koruyucu olarak kullanılmaktadır ( Krell 1996).
Ayrica propolisin anti imflamator özelliginin oldugu (Buscigho,1988), dermatitlere karsi antibakteriyel krem olarak kullanildigi (Iwasaki 1990) ve doku yenileme özelligine sahip oldugu (Dubaj 1988) bildirilmektedir.
Sonuç
Arıcılık faaliyetleri sonucu üretilen ürünlerin besin maddesi olarak tüketiminin yaninda çok genis kullanim alanlari bulunmaktadir. Bu ürünlerden bal, kan dolasimini kolaylastirmakta, uykusuzluk ve sinirlilik durumlarinda sakinlestirici etki yapmakta, bakteriyel hastaliklara, yara ve yaniklara, sindirim sistemi hastaliklarina, üst solunum yolu enfeksiyonlarina karsi tedavi amaciyla kullanılmaktadır.
Bal mumu, bazi merhem türü ilaçlarin yapiminda, kozmetikte krem ve dudak boyasi yapiminda ve disçilik alaninda kullanılmaktadır.
Polen, büyüme ve gelisme üzerinde etkili olmakta, zengin besin madde içerigi dolayisiyla insan beslenmesinde çok büyük bir öneme sahip bulunmaktadir. Ayrica tipta polen allerjisinin tedavisinde kullanılmaktadır.
Arı zehiri, romatizmal, gripal, ortopedik hastaliklarin tedavisinde, bunlarin yaninda mafsal iltihabi, deri kanseri, ekzemaya karsi kullanılmaktadır.
Arı sütü, brons astimi, damar sertligi, mide barsak hastaliklari, romatizmal hastaliklar, böbrek ve idrar yolu enfeksiyonlari gibi birçok rahatsizliklarin tedavi edilmesinde önemi rollere sahiptir.
Ppropolisin antibakteriyel, antifungal, antiviral özellikleri bulunmaktadir. Romatizmal hastaliklara, üst solunum yolu enfeksiyonlarina, sindirim sistemi hastaliklarina karsi kullanılmaktadır.
Dogal ürünlerle tedavinin gündemde oldugu ve üzerinde duruldugu günümüzde arı
ürünlerinin, zengin besleyici özelliklerinin yaninda, tedavi edici etkilerinin oldugu da göz ardı edilmemelidir. Bal, polen, propolis, arı sütü, arı zehiri gibi dogal ürünlerin çesitli hastaliklarin tedavisinde kullanimi ile ilgili tibbi arastirmalar yapilmali, bu konu üzerinde hassasiyetle durulmalidir.
Bee Products and Their Importance on Human Health Summary
Bee products with treatment methods called "Apitherapy" have been rapitly development in the world in recent years. Honey, pollen, royal jelly and bee venom produce as a result of Beekeeping activity. Those bee product used for many maldies as folk medicine. Honey, propolis, royal jelly has exellent antibacterial properties. Bee venom has antirheumatic propoerties and pollen used in immulogical disease.
ARI ÜRÜNLERI ve INSAN SAGLIGI AÇISINDAN ÖNEMİ
Key words: Honey, Pollen, Royal Jelly, Propolis, Bee Venom, Apitherapy.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder